Neslim Güvendeğer Doksat | 24 Aralık 2013 Salı | 4723 |
Şermin SARIBAŞ 25.09.2005 – Hürriyet – Pazar
Kedi iktidarının ne kadar yıkılmaz, kalesi düşürülemeyen bir güç olduğunu biliyorum. Ama geçtiğimiz hafta meslektaşım Tuba Akyol, Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde, ‘Kim korkar ki kediden? Ben!’ başlığıyla bir yazı yazınca, ‘Hah işte aradığım destek’ diyerek mutlu oldum.
Çünkü kedi gördüğünüzde bir karış havaya sıçradığınız her seferde hayvansevmezlikle, gaddarlıkla suçlanır, peşinden aynı klişeyle terslenirsiniz: ‘Hayvan sevmeyen insan da sevmez!’ Hâlbuki Akyol gibi benim meselem de, sevip sevmemek değil, basbayağı korku. Anksiyete yaşayacak kadar büyük bir korku…
‘Ayy el kadar şey, sana bir şey yapmaz’ lafının bir kedi korkağına söylenmesi, açlıktan ölmek üzere olan bir aslanın karşısında bacakları titreyerek dikilen birine, ‘Bir şey yapmaz’ demekle aynı şeydir.
Biliyorum akıllı işi değil diyeceksiniz ama kedi korkusunun boyutlarını, kediden korkan ve korkmayan birinin tatile çıkmadan önceki hazırlıklarına bakarak bile anlayabilirsiniz. Kediden korkan biri ki örnek olarak kendimi verebilirim, tatile çıkacağı zaman kalacağı yerin ne kadar konforlu olduğunu bir tarafa bırakır, etrafta ne kadar kedi var, akşam yemeğinde ayağına kaç kedi dolanır, bunların hesabını yapar.
Bunlar korkumun bana yaşattığı kısıtlamalar; kendim ederim, kendim bulurum, diye içimi rahatlatabilirim. Ama bu korku ya başkalarına zarar verecek boyuta gelirse?
Bir keresinde, açık havadaki bir yemekte ayağıma dolanan kedi yüzünden neredeyse katil oluyordum. Çünkü et bıçağı ile yemek yemeğe koyulmuşken, bacaklarıma bir kedi değmişti. Çatal bir tarafa, bıçak bir tarafa, ben de sandalyenin tepesine… Sonra utançla göz attığımda, fırlattığım bıçağın yan masadakileri sıyırıp geçtiğini fark ettim. Takım elbiseli beyefendinin korku dolu gözlerini, kireç gibi yüzünü unutamam.
KEDİ MAMASI REYONUNUN ÖNÜNDEN GEÇEMEMEK
Markette küçük kızımla yaptığım alışveriş sırasında, kedi mamalarının önünden geçerken kızımın avazı çıktığı kadar, ‘Anne buradan geçme, burada kedi var’ diye bağırdığında yaşadığım utancı, kedili arkadaşlarımın evini ziyaret edemememi, hele hele kedisi olan sevgilimin hayatını nasıl bir kaosa sürüklediğimi, röportaj yaptığım kişilerin evlerinde karşılaştığım kedilerle ilgili yaşadıklarımı hiç söylemiyorum bile.
Rezervasyon için aradığım restoranda, ortalıkta kedi olup olmadığını anlamak için yönelttiğim ‘Kedi var mı’ sorusuna, garsonun biraz duraklayarak ‘E, şey kedi yok ama tavuk var, balık var’ demesi dışında, kedi ile ilgili yüzümü güldüren hiçbir hikâyem olmadı.
BÜTÜN FOBİLER GİBİ BU DA EVRİMSEL
Zamanla bendeki bu korkunun tıpta bir adı olduğuna öğrendim: Ailurofobi, yani kedi fobisi. Peki, bu fobi yaygın mı? Tedavisi var mı?
Psikiyatr Prof. Dr. Kerem Doksat, çok ilginç bilgiler veriyor: ‘Bütün fobilerin aslında evrimsel bir kökeni vardır. Freud’un iddia ettiği gibi sadece çocukluk çağında yaşanan olaylar tek başına bir sebep değildir. Hayvanlara duyulan korku yani zoofobi de en sık rastlanan fobilerden biridir. Özellikle tüylü, dişli ve kuyruklu hayvanlara olan fobi çok yaygındır. Niçin böyledir, derseniz, nesiller boyu bütün memelileri en çok onlar öldürmüştür de ondan. İşin arkaik yani evrimin ilk zamanlarından beri genlerimize işleyen bir tarafı var. Biz doğuştan korkulara karşı kodlu doğuyoruz.’
Tamam, atalarımız kedilerden çok çekmiş, burası anlaşıldı. İyi de bu korkunun binlerce yıl sonra hâlâ devam ediyor olması çok mu normal. Bütün korkanlar, bu yüzden mi korkuyor yani?
‘Fobinin ortaya çıkış şekli, kişiden kişiye değişebiliyor elbette. Bazı insanlarda özellikle çocukluk çağında yaşanan travmalar, yetiştirilme, genetik kodları aktif hale getirip büyütüyor. Freudyen yaklaşımda, özellikle ebeveynlerden biri veya ikisi ürkütücü ise çocuk ondan çok çektiyse, bu öfke ve korku bastırılıyor ve sembolik bir hayvana dönüştürülüyor. Bazı insanlar bunu özellikle kedilerde sembolleştirir. Bu tür vakalar iyi incelendiğinde kedi korkusu olarak dışa vuran korkunun aslında özellikle baba ile sorun yaşayanlarda ortaya çıktığı görülür.’
MISIRLILAR KORKTUKLARI İÇİN TAPIYORDU
Peki Freudyen yaklaşım buysa, niçin bu korku bir köpek, at ya da aslan değil de özellikle kediye dönüşüyor? ‘Dünyadaki bütün dinlerde, gizemli öğretilerde, kedinin sembol olarak kullanılması tesadüf değildir. Eski Mısır’da kedilere Tanrı olarak tapılıyordu ama Mısırlılar kedilere sevdikleri için değil, temsil ettikleri kötücül güçten korktukları için tapıyorlardı. Şimşeğe de o yüzden, korktukları için taparlardı. Kedinin iyi olarak kutsandığı hemen hiçbir kültür yoktur.’
İyi de kedi korkusu üstesinden gelinemeyecek bir korku mudur?
Nasıl tedavi olunur?
‘En sık başvurulan yöntem, kafadaki ürkütücü kedi imajının aslında başka bir korkunun simgesi olduğunu kişiye anlatıp onu duyarsızlaştırma terapilerine almaktır. Korktuğun kedi değil, onun simgeleştirdiği şeytani güç, genomunda olan bir nüve diyerek kişi önce buna hazırlanır. Kedi lafını bile ederken kötü olanlara önce k, sonra e dersin. Kedilerle ilgili bilgi topla, iki sayfa ev ödevi yaz dersin. Kedi resmine uzaktan baktırır, sonra yakından baktırır, sonra resmi tutturacak aşamaya getirirsin. Kişi her seferinde anksiyete yaşayabilir ama sonunda gerçek bir kediyi alıp sevmesini sağlayacak kadar ilerlenebilir. Bu aşamaları hızlandırmak için hipnoz kullanılabilir. Ben uygun vakalarda hipnozu kullandım ve bütün hastalarımda dereceli olarak başarılı oldum. Bazıları kedi sevip, beslemeye bile başladı.’