BAĞLANMA
Bebek ve anne arasındaki bağ ceninin anne rahmine düşmesiyle oluşur. İlerleyen gebelik ayları ve doğum bu bağın daha da kuvvetlenmesine yol açar. Çocuğun ruhsal ve fiziksel gelişimi açısından en ideal ve sağlıklı olanı güvenli bir bağlanmanın temin edilmesidir.
Güvenli bağlanma çocuğu yüksek düzey stresten koruyan bir mekanizma teşkil eder. Bu mekanizma, birçok nörofizyolojik parametrenin düzenlenmesiyle kendi kendini kontrol edebilme yeteneğinin gelişmesini sağlar. Annenin çocuğun ihtiyaçlarına yönelik olan duyarlılığı yeteri kadar düzenli seyrederse, güvenli bağlanma sistemi şeenir. Bunun tersi olan durumda ise, güvensiz bağlanma sistemi söz konusudur. Güvensiz bağlanan bir bebek, stres anında, bakım verenine yaklaşıp rahatlama sağlayamaz.
Bebek, güvensiz-kaçıngan tip bağlanmada, endişeli ve depresif hareketler sergilerken, güvensiz-ambivalan tip bağlanmada ise, beklenmedik yaklaşma-kaçınma hareketleri ve çelişkili hareketler yapar.
Bireylerde, stresle ilişkili psikolojik sorunlara yol açan sebepler arasında, stresin veya tehdidin karakteristik özelliği, kişinin strese karşı genetik zayıflığı ve bağlanma ilişkisinin niteliği önemli rol oynamaktadır.
Güvensiz bağlanmanın gen etkileşim modellerini de etkilediği bilinmektedir. Hayvan deneylerine göre, yavrunun erken yaşta ebeveyninden ayrılması, serotonin ve dopamin reseptör ekspresyonunu değiştirebilir. Buna ek olarak, cinsel/duygusal istismara mâruz kalmış ve /veya parçalanmış aile çocuklarında, sağ amigdalada, bilateral hipotalamusta, septal bölgede, stria terminaliste hacimsel azalmanın olduğu gösterilmiştir.
Bağlanma-bakımveren sisteminde, duygulanım, hafıza ve bilgi işlemlemeyle alâkalı beyin yapıları görev alır. Bu sistem; limbik sistem-prefontal korteks ile otonomik ve limbik-hipotalamik-pitüiter-adrenal sistemler üzerinden (L-HPA) çalışıp, akut ve kronik zorlanmalara müdahale eden bir modül gibi işlev görür.
Evrimsel açıdan değerlendirildiğinde, Bowlby, Bağlanma Sistemini, “uyum sağlamaya yönelik” bir sistem olarak görür. Ona göre, bu sistemin hedefi çocuğun güvenliği için, çocuğun anneye olan yakınlığını düzenlemektir. Çocuğu zarardan korur, tehlike ve tehdit edilmeye karşı korku cevabını azaltır ve rahatlama sağlar. Dolayısıyla, bakım veren, çocuktan gelen sinyallerle duyarlı bir şekilde ilgilenirse, çocuklarda güvenli bağlanmagelişir. Bu şekilde, çocuk, kendisini “değerli bir varlık” olarak hisseder. Freud bu durumu “kuvvetli ego”, Erik Erikson ise, “temel güven” olarak tanımlamaktadır. Bowlby’e göre, söz konusu olan temel güven duygusu yerleşmeyince, nevrotik bir anksiyete gelişir. Bowlby bu durumu “anksiyöz bağlanma” olarak târif eder. Bu durumda , “kusurlu kendilik kavramı” gelişip, önemli ve anlamlı diğer bireylere karşı “bağımlılık geliştirme” potansiyeli ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda ise, savunma olarak “ayrılma davranışı” gelişip, borderline kişilik (hudutta kişilik) veya şizoid kişilik özelliklerinin gelişmesine zemin hazırlayabilir.
Güvenli bağlanma sağlayamayan çocuklar, “Düzensiz Bağlanma” (DB) geliştirirler.Düzensiz Bağlanma Sistemine dâhil olan çocuklar şu şekilde sınıflanırlar:
A.) Düzensiz Bağlanma
B.) Düzenli Kontrol Edici Bağlanma
1-Kontrol Edici-Cezalandırıcı
2-Kontrol Edici-Bakımverici
DÜZENSİZ BAĞLANMANIN (DB) SEBEPLERİ
-Kendileri DB yaşamış olan ebeveynler (ebeveynin kendisine ait erken dönem anne kaybı, anneye ait çocukluk travması/istismarı, yetişkin hayattaki kayıplar, düşükler vb.),
-Büyük stres altındaki aileler (her çeşit sosyal ve ekonomik sıkıntı),
-Çocukta genetik tabanlı allelik değişkenler (bâzı çocuklar genetik olarak bu duruma yatkın olarak doğar),
-Ebeveynin başa çıkamayacağı “zor çocuğa” sâhip olmak,
-Çocuğa yönelik duygusal ve/veya cinsel istismar,
-Anne mahrumiyeti (bakım evleri, çocuk yetiştirme yurtları, annenin hastalığı veya kaybı vb.).
DB geliştiren bir çocuk, altı yaşından itibâren, yetersiz ebeveyniyle başa çıkabilmek adına, rol değişimine girer ve KENDİSİ, ebeveynini kontrol etme stratejisi geliştirir.
OKUL ÖNCESİ VE İLKÖĞRETİM DÖNEMİNDE DÜZENSİZ BAĞLANMA BELİRTİLERİ
- Düzensiz Bağlanma Geliştiren Grup:
Böyle çocuklarda ciddi uyum sorunları ve ruhsal hastalıklar ortaya çıkar. Orta çocukluk döneminde dışa vuran sorunlar yâni, ağır davranışsal problemler ve akademik başarısızlık yaşanır.
- Düzenli Kontrol Edici Bağlanma Geliştiren Grup:
1-Kontrol Edici-Cezalandırıcı Model:
Bu modelde, çocuklar ebeveyne karşı fiziksel şiddet uygular ve tehdit eder. Dikkat çekmek için öfkeli ve düşmanca davranırlar. Akademik açıdan başarısızdırlar. Böyle çocuklarda da, orta çocukluk döneminde dışa vuran davranışsal sorunlar ortaya çıkar.
2-Kontrol Edici-Bakımverici Model:
Bu modelde, çocuk kendi olumsuz duygulanımını bir kenara bırakıp, annesini neş’elendirmeye çalışır. Aşırı neş’eli, kibar ve yardımsever olarak anneyi korumaya çalışır. Bu açıdan, anne ve çocuk arasında karşılıklılık söz konusu değildir. Bu gibi durumlarda, ebeveyn de kendi sıkıntısıyla başa çıkmak adına, çocuğuyla rolleri değiştirerek rahatlama arayışına girebilir. Bu çocuklarda akademik sorun çok fazla görülmez. Ancak, evdeki mutsuz annenin yararına olacak şekilde, evdeki kardeşle ilgilenmek vb. sebeplerle, okulla ilgili bazı görevlerini ihmâl edebilir.
Bu çocuklarda, orta çocukluk döneminde anksiyete, depresyon gibi içe vuran davranışsal sorunlar ortaya çıkabilir. Kendilik şeması belirsiz bir hâl alıp, kişilik gelişimi örselenir.
DB geliştiren bireylerin seyrinde, temelde hormonlara dayalı farklılıklar mevcuttur. Erkek bebekler strese karşı “kaç” veya “savaş” tepkisi verip, saldırgan/kaçıngan bağlanma modeli gösterirler. İleri yaşlarda, romantik/cinsel ilişkilerini kısa süreli tutar, kaçıngan tip strateji sergileyip, duygusal yatırımdan ve uzun süreli ilişkiden kaçınırlar.
Buna mukabil, dişi bebekler strese karşı, “meyil göster” ve “arkadaş ol” tepkisini verirler. Bağlanmada “gel-git” yaşarlar. Dolayısıyla ileri yaşlarda, karşı cinsle olan ilişkilerinde tereddütlü ve fevrice yaklaşım sergileyip, ilişkide karşı taraftan taahhüt beklentisi içine girerler.
Bağlanmada Güvenlik Halkası Modeli
Bu model, bağlanma kuramını netleştirmek üzere tasarlanmış olup, çocuğun bakım vereniyle ilgili olarak, “güvenli limanda alacaklarını tam almadan, dünya ile ilgili olarak keşfe çıkamayacağını” vurgular.
Güvenlik Halkası Modelinde, ÜST KISIM güvenli keşif ortamı yaratmak adına ebeveynin yapması gerekenleri kapsar. Çocuk, dünyayı keşfe çıkabilmesi için, ebeveynine ihtiyacı olduğunu, onlar tarafından sevilme arzusunu ve onların yardımını istediğini açığa çıkaracak davranışlar sergiler.
ALT KISIM ise, Bağlanma Sistemini temsil eder. Çocuk ebeveyne, “korunmak, rahatlatılmak, sevilmek, duygularının düzenlenmesi, yakınlaşmak-yaklaşmak” gibi ihtiyaçlarını ifâde edecek davranışlar sergiler. Çocuğun, bağlanmayla ilgili ihtiyaçları doyurulduğunda ise, keşfetme durur.
Çocukta bundan sonra, bakım verenin mevcut ve ehil olduğunu görmek istediğine dâir sinyal verme ihtiyacı öne çıkar. (ebeveyninin daima büyük, kuvvetli, akıllı ve nâzik olmasını istemek, mümkün olan zamanlarda kendi ihtiyaçlarının görülmesini istemek, ihtiyaç ânında kendileriyle ilgili olarak bir şeyleri üstlenmelerini beklemek vb.).
Sonuç olarak, Güvenlik Halkası Modeli:
-Çocuğun korunma ve rahatlama amacına hizmet eder.
-Ebeveynin yorgun, pişman ve kızgın olmadığının hissedilmesine hizmet eder.
-Annenin, çocuğuna yakın olmaktan keyif almasına, çocuğun da Onun kuvvetini ve mevcudiyetini hissedip, “olumlu ve zengin bir kendilik değeri” geliştirmesine, sonrasında ise, çocuğun ileri dönemde kendisinin bir bakımveren olarak olumlu bir temsilî kendilik değeri geliştirmesine hizmet eder.
-Çocuğun duygusal açıdan düzenlenmesine zemin hazırlar, tecrübeden ders almasını öğretir.
-Çocuğa, hem kendi duygularını düzenlemesini hem de ilişkilerinde duygularını kullanmasını öğretir.
Bağlanma Teorisine Göre, Ergenlikte Kimlik Gelişimi:
Bebeklikten itibâren, bakımverenin gereken ânda orada olup, gereken ilgiyi vermesi ve paylaşımlarla, olumlu rol modeli içselleştirilir. Özgüven yerleşir.
Bowlby, bu kapsamda, kişilik gelişiminin temellerinin dört-beş yaşlarında şeendiğini ileri sürmüş ve bu duruma, “şartlara göre şeenen ilişki” (goal corrected partnership) adını vermiştir.
Ainsworth ise, sevgi dolu bir bakımverenin mevcudiyeti durumunda, çocuğun kendisini “sevilmeye değer” olarak idrak edeceğini ve “kararlı temsilî hâle” (steady state) ulaşacağını ileri sürmüştür.
Ergenler, ebeveynlerinin düşünce ve davranışlarıyla kendilerininki arasında ilişki kurup, özerk olarak (otonom) davranmaya başlarlar.
Sonuç olarak, düzensiz bağlanmanın varlığı durumunda, “anlamlı bir kendilik duygusu”oluşamaz. Tam tersine, dağınık, düzensiz (unintegrated) bir “kendilik duygusu” şeenir. Bu şekilde, ergenlik dönemiyle birlikte, kontrol edici ve düzensiz davranışlar artar.
Bağlanma ve Şiddet Davranışı arasındaki İlişki
Güvenli bağlanma geliştiren ergenlerin, olaylarla başa çıkma stratejilerinde daha az yersiz öfke sergiledikleri, sorundan kaçmayıp, çözmeye çalıştıkları bilinmektedir.
Sadece akran desteğiyle yetiştirilen Rhesus maymunlarının korkutucu davranış ve kontrolsüz öfke sergiledikleri gözlenmiştir.
Bowlby, parçalanmış ailelerde “şefkatten yoksun psikopati” (affectionless psychopathy) kavramını ileri sürmüştür. Buna göre, anne mahrumiyetinde kontrolsüz (düzensiz) bağlanma geliştiren çocuklarda empati yeteneği gelişmez. Psikopati gelişir.
Çeşitli çalışma sonuçlarına göre de psikopatik bireylerin özgeçmişlerinde, fiziksel/cinsel istismar ve ihmâle mâruz kalma oranları da yüksektir. Bu bireylerin ek olarak bu travmalarının da yüksek olması, şiddet davranışının artışıyla ilişkili bulunmuştur.
Düzenli bağlanma geliştirmeyen bireyler, hedeflerini gerçekleştirmek adına daha fazla risk alma eğiliminde olup, fevrîce davranırlar, hayâl kırıklığı yaşama (frustrasyon) eşikleri düşüktür.
Erkek çocuklar, evrimsel açıdan daha fırsatçı ve şiddete meyilli oldukları için, düzensiz bağlanma durumunda antisosyal davranış geliştirmeye daha da yatkındır.
Yetiştirme yurtlarında barınıp, kronik şekilde terk edilme ve istenmeme duygusunu yaşamış çocuklar, anksiyete, korku ve öfkeyi bir arada yaşarlar.
Bu belirsizliğin uzun süreli olması, özgüven, empati ve saygıda geriye dönüşü zor olacak şekilde hasar yaratır.
Bazı çalışmalar, çocuklukta görülen kötü muamelenin sadece dürtüsel ve sorumluluktan uzak bir hayat tarzıyla ilişkili olup, psikopatideki duygusal sorunların temel çekirdeğine doğrudan etkisi olmadığını göstermiştir. Kötü muameleye mâruz kalan çocuklar, öfke davranışına karşı, aşırı tepkisellik gösterir.
Hayvan çalışmaları, ihmâle mâruz kalma ve diğer stresörlerin, tehdit edici uyarana karşı, duygusal tepkileri arttırdığını göstermiştir. Yani, amigdalanın cevabı artar. Benzer şekilde, insanlarda da erken dönemde fiziksel ve cinsel istismara mâruz kalma durumunda, duygusal tepkiler artarak, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişme ihtimâlini arttırır. Özetle, TSSB, tehdit edici uyarana karşı artmış amigdala cevabıyla ilişkilidir.
Uygun bir ahlâkî gelişim için, duygusal işlemleme (emotional processing) süreçlerinin tutarlı olması gereklidir. Psikopatik bireylerin nöropsikiyatrik gelişimlerinde, özellikle de ahlâkî muhakemelerinde ciddi hasar vardır.
Şiddet Davranışının Hormonlarla İlişkisi
Testosteron, P maddesi, norepinefrin, agresif davranışı arttırır. Östrojen, serotonin ve oksitosin ise agresif eğilimleri azaltır. Mertebede aşağı sırada olan primatlarda serotonin düzeyi düşüktür ve agresyon potansiyeli yüksektir. Mertebe yükseldikçe, serotonin düzeyi artarken, agresyon potansiyeli de azalır.
İnsan davranışı açısından, “normal agresyon ve onun patolojik varyantları” arasında kesin bir çizgi yoktur. Yâni, normal agresyon ve suç davranışı bir devamlılık içindedir.
Düzensiz bağlanmada, beyinde düşük serotoninerjik-yüksek dopaminerjik aktiviteye yol açan genetik yapı tezahür eder ve şiddet davranışı artar. Dolayısıyla, psikopatik gelişimde gen-çevre ilişkisi önemlidir.
Ruhsal Hastalıklarla İlgili Agresif Davranışlar
-Ahlâkî açıdan uygun değildir.
-Başkalarının hakkını zedelemeye yöneliktir.
-İçerik açısından “mantıklı ve uygun” değildir.
-Şiddeti yüksektir.
Düzensiz Bağlanma İle İlişkili Hastalıklar
-Böyle bireyler, güvensiz ve gergin bireylerdir. Utangaçtırlar. Olaylarla başa çıkmada ve sorun çözmede sorun yaşarlar.
-Uzun süreli ilişki kurma ve/veya sürdürmede sıkıntıları vardır.
-Bağlanma anksiyeteleri vardır.
-Önemli ve anlamlı diğer kişilere karşı bağımlılık geliştirme potansiyellerinden ötürü, bağımlı kişilik geliştirmeye yatkındırlar.
- Madde veya alkol bağımlılığı potansiyelleri de benzer şekilde yüksektir.
-Davranım sorunları ve antisosyal kişilik özellikleri geliştirme ihtimalleri yüksektir.
-Hudutta (borderline) kişilik özellikleri geliştirme potansiyelleri vardır.
-Fiziksel ve zihinsel sorunlar yaşayabilirler.
-Fobik bozukluklara, anksiyete ve depresyona yatkındırlar.