Neslim Güvendeğer Doksat | 25 Aralık 2013 Çarşamba | 3218 |
Erkekliğin ve Erilliğin Kadınlığın ve Dişiliğin Evrimi
GİRİŞ
“Kadın” deyince akla ilk gelen anahtar kelimeler arasında güzellik, çekicilik, zarafet, cinsellik, baştan çıkarıcılık, karılık, analık sayılabilir. “Erkek” deyince ilk akla gelenler arasında ise yakışıklılık, çekicilik, kabalık, cinsellik, baştan çıkıcılık, kocalık, babalık öne çıkıyor. Ne kadar çok ortaklıklar ve nüanslar var değil mi? Bu farklar nereden geliyor? Kadın neden alımlı, baştan çıkarıcı, güzel? Hristiyanî mitos kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığını söyler. Yâni erkek önce erkek yaratılıyor, dişi de onun âdeta hizmeti için vücut buluyor! Gerçek öyle mi? Bunun cevabını logosta arayalım ve erillikle dişiliğin evrimsel geçmişine bir bakalım.
Dünya üzerinde ilk hayatın dört küsur milyar sene önce okyanusların derinlerinde, volkanik faaliyetin bulunduğu kısımlarda ortaya çıktığını biliyoruz. Bunlar ortamdaki karbon dioksidi, metanı, kükürdü yakıp artık madde olarak oksijen salıveren, tek çizgili basit birer DNA’ya sâhip olan prokaryotlardı ve basitçe ikiye bölünerek çoğalıyorlardı. Dört milyar senelik evrim süresinde önce tek hücreli, sonra da çok hücreli canlılar gittikçe karmaşıklaştılar ve bu karmaşık, büyük organizmaların bölünerek çoğalmaları imkânsızdı. Bir insanoğlunun ikiye bölündüğünü düşünmek hiçbir korku filminde dahi rastlamadığımız bir dehşet sahnesi olurdu! İşte, mikrotübüller denen hücre içi tüp geçitlerinin tekâmülüyle birlikte eşeysel (seksüel) üreme başladı ve canlılar erkek-dişi olarak iki fırkaya (partiye) ayrıldı.
Bu ayrılma bile tedricen olmuştur. İnsanlar için çok üzücü bir hastalık olan hermafroditizm (çifte cinsiyetlilik) pek çok tek ve çok hücreli canlı için mutat bir durumdur. Bu sâyede başkasını bulamazlarsa kendi kendilerini döllerler! Erkeklik ve erkeklik rolü (masculinity: erillik) ve kadınlıkla kadınlık rolü (femininity: dişilik) evrimin son noktası mıdır bilmiyoruz ama hâlen bu tür üreme geçerli ve pek de keyifli. Kadın erkeksiz, erkek kadınsız olamayacağına göre, kaburga kemiği mitosu sâdece sembolik bir masal tabii ki. Üstelik genetikçilerin tesbitlerine göre, önümüzdeki üç ilâ beş bin sene zarfında erkekliğin temeli olan Y kromozomu küçülüp yok olacak! Belki de seksüalitenin ortadan kalkacağı bir istikbale sürükleniyoruz… Düşünmesi dahi bir (nâ)hoş! Neyse, günümüze dönüp bir bakalım, bu kutuplaşma ne getirdi, ne götürdü?
Erillik saldırganlıkla, diğer erkeklerle rekabetle, döllemekle, koruyup kollamakla karakterize ve bu kaba ama net eylemler türün devamı için elzem. İdare edildiği ana bölüm ise beynin başat (dominant) yarımküresi, yâni sol kısmı. Bu temel davranış örüntülerinin bir psikiyatrik dokümantasyonu yapılırsa ne görüyoruz?
ERİLLİK ANTİSOSYALLİKTİR, ERKEKLER DE ANTİSOSYAL!
Dişilik çekingenlikle (insanda bu mahcubiyet oluyor), döllenmekle (bunun için de baştan çıkarmakla), korunup kollanmakla karakterize. İdare edildiği ana bölüm ise beynin çekinik (recessive) yarımküresi, yâni sağ kısım. Aslında dişilerde iki yarımküre eşit çalışıyor (âdet görme dönemleri hâriç), bu da göreceli olarak sağ kısım üstünlüğü sağlıyor. Bu temel davranış örüntülerinin bir psikiyatrik dokümantasyonu yapılırsa ne görüyoruz? DİŞİLİK HİSTRİYONİKLİKTİR, DİŞİLER DE HİSTRİYONİK! Bunun tercümesi erkek saldırır, kavga eder, baştan çıkar ve döller, avlanır, ölür, öldürür, dişisini korur ve kollar. Dişi gerekmedikçe saldırmaz, kavgasını daha sinsice yapar, baştan çıkarır, döllenir, avı yavrularına dağıtır, erkeğini kollar ama daha iyisi ortaya çıktığında da ona teslim olur. Evet! Evrimsel Psikiyatri bu olguyu net ve inkâr edilemez bir şekilde ortaya koyuyor. İki kişilik organizasyonunun da temel özellikleri ben-merkezci hâttâ bencil, diğerlerinin haklarını gözetmeksizin rekabetçi, saldırgan ve kandırıcı olmaları. İnsan hâricindeki diğer canlılar için bu vasıflar hayatı devam ettirmenin, üremenin ve beslenmenin olmazsa olmaz esasları. İnsan türü ise yarattığı kültürel evrim sonucunda biyolojik kapasitelerini tamamen zorlayan, hâttâ aşan bir hayat sürmektedir. Erilleşmiş kadınlar, dişileşmiş erkekler, arada derede kalmışlar gittikçe küçülen ve farkındalığın arttığı dünyamızda eşeysel kimlikler korunmaktaysa da, cinsel kimlikler gittikçe karmaşıklaşmakta. Darwiniyen kültür genleri olarak tanımlanan “memler” süratle mutasyona uğrayarak, âdeta Lamarckiyen adaptasyonlarla sürekli olarak davranış örüntülerimizi değiştirmekte. Bunun serebral plâstisite kadar, kültürel plâstisiteyi de ne kadar etkilediğine dâir çok bulgular var. Sonuçta bu kaos –en azından şimdilik- pek çok psikopatolojiye de zemin ve ortam oluşturmakta. Cinsel kimlik bozuklukları, sosyal kimlik sorunları, kaotik kendilikler insanlar arası bağlanmaları da olumsuz yönde etkilemekte, yabancılaşmaya ve yalnızlığa yol açmakta. Dostluğun yerini profesyonel “yaşam koçları”, sevginin yerini satın alınan “mış gibilikler” alır oldu. Yok mekânlarda yaşayan yok kişilerin mutlu(!) azınlığı oluşturduğu dünyamız, gittikçe küresel bir çözülmeye doğru sürüklenmekte ve kimse bir şey yapamıyor. Harpler, kargaşalar ve kavgalar her yeri sardı.
Esasen bütün canlılarda, ezcümle çok hücreli ve eşeysel üreyen hayvanlarda, şu temel evrimsel ortak vasıflar bulunur: Genetik sağlık, Kapsamlı sağlık, Esas sebep, Yakın sebep, Toplumsal hiyerarşi ve rol paylaşımı, Başat bir heteroseksüel sistem, Karşılıklı özgecilik (diğerkâmlık), Kaynak tutucu potansiyel, Rölatif kaynak tutucu potansiyel, Bağlılık sistemi, Imprinting, Törenleşmiş agonist davranış, Epigenetik gelişim, Maternal sistem. Türümüz bu evrimsel köklerinden koptukça terakki mi ediyor yoksa yozlaşıyor mu? Bunu birkaç asır sonrasının bilim adamları daha iyi değerlendireceklerdir ama şimdilik pek hayırlı gözükmemekte!
Eşeysel kimlik, çekirdek cinsel kimlik, cinsel rol kimliği, cinsel yönelim gibi temel kavramlarda artan bir şekilde rol ve kimlik karmaşası var.
SONUÇ
Hâlbuki Homo sapiens sapiens, yâni “farkında olduğunun farkında olan adam” ismini taşıyan türümüzün bir mazhariyeti var: Bu içgüdüsel ve dürtüsel donanımımızı aşabilmek, aşmak ve ahlâkî açıdan, insanî değerler açısından daha da mütekâmil olmak. Diyebiliriz ki, kendini aşmaya muktedir, mecbur ve mahkûm tek varlık biziz. Yâni şeytan da, melek de, (bulabilene) Tanrı da bizde, bizimle, biziz. Eskiler “homo hominis lupus” derlerdi, yâni “insan insanın kurdudur”. Bakalım ne zaman birbirimizi yemeği bırakıp “insan-ı kâmil” olacağız… Bunun tek yolu da akıl, hikmet, sevgi, kuvvet ve güzelliğin süslediği aydınlık cadde.
Haydi, orada, oraya koşalım.
KAYNAKLAR
Butler AB, Hodos W. Comparative Vertebrate Neuroanatomy – EvolutionAdaptation. Wiley-Liss, New York, 1996.
Doksat MK, Savrun M. Evrimsel psikiyatriye giriş Yeni Symposium 2001; 39(3):131–150.
Changeux J-P (Acar N, çev). Etiğin Doğal Kökenleri (Fondements Naturel de l’thique. ditions Odile Jacob 1993). Mavi Ada Yayınevi, İstanbul, 2000.
Dawkins R. The Selfish Gene. Oxford University Press, Oxford, 1976.
Joseph R. Neuropsychiatry, Neuropsychology,the Clinical Neurosciences, 2nd Edition. Williams & Wilkins, USA, 1996.
Lewin R (Özüaydın N, çev). Modern İnsanın Kökeni (The Origin of Modern Humans. WH FreemanCompany, New York, 1993). Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Ankara, 1997.